Bitmez Tükenmez Hasankeyf Sevgisi

İnsan sevdiğinden uzak olunca sevdiğine daha bir bağlanır, sevdiğini daha bir severmiş. Hasankeyf ile ilişkimiz 2001'de ailemin "çocuğa hava değişliği olsun da ÖSS travmasını atlatsın Batman'a gidelim" demesi ve ailecek Batman'a babaannemi görmeye gelmemizle başladı. İlginçtir aradan 8 yıl geçti üniversitede nice komiteler gördük, üniversite de bitti, TUS'a girdik çıktık - bunu 3 kez yaptık :) - yine bir sınavın ertesinde Hasankeyf'teyim ve bu eski sevdiğimle 3. karşılaşmamız.

İnsan sevdiğine o kadar kolay kavuşamıyor. Bundan önceki buluşmamız da mecburi hizmet kuramın Batman'a çıkması nedeniyle gerçekleşmişti ama o da o kadar kolay olmamıştı; Ankara'dayken her haftasonu Hasankeyf'te kalırım hayalini kurarken birbuçuk ayda hepi topu bir kere gelebilmiştim Hasankeyf'e...

Bu sefer de çok farklı olmuyor. Bir haftadır Batman'da kalıp Siirt, Diyarbakır, Mardin'i gezeyim derken istemeden Hasankeyf'i ihmal ettim. Neredeyse Ankara Trekking ve Selami Ağabey olmasa gelemiyebilirdim de. Mardin ve Midyat'ın ardından sonunda Hasankeyf'teyiz! 

Romalılarca Castrum Capa yani Kaya Kalesi olarak adlandırılan, müslümanların fethinden sonra da aynı anlama gelen Hısn Kayfa adı verilen Hasankeyf'in girişi diğer gelişlerime göre çok daha kalabalık bir o kadar da beynelmilel...

Günümüzde Hasankeyf denilince akla maalesef yapılmak istenen Ilısu Barajı gelse de Hasankeyf ve Hasankeyf ile ilgili çalışmalar denilince, 1883-1972 yılları arasında yaşamış olan Fransız Arkeolog/Mimar Albert Gabriel ve Voyages Archeologique Dans la Turquie Orientale adlı eseri akla gelir. Gabriel'in 1932 de hazırladığı planda Hasankeyf'i genel olarak 3 bölüme ayrılmış:
Dicle Sol Kıyısı, Kale ve Şehir.


Bizi her zamanki gibi mükemmel taş işçiliğine sahip minaresiyle El-Rızk Camisi karşılıyor. Yörede bu minarenin kalfa tarafından yapılmış olduğu ilginç bir söylenceyle anlatılıyor. Usta Sultan Süleyman Camisinin minaresini yaparken kalfa ise El-Rızk Camisinin minaresini yapıyormuş. Usta kalfanın kendisini geçtiğini anlayınca kalfa minaredeyken usta onu atmak için minareye girmiş. Ancak kalfa minareyi 2 merdivenli yaptığından diğer merdivenden inerek canını kurtarmış...
El-Rızk Camisindeki kitabeye göre: Cami Gazi oğlu Süleyman yaptırmıştır. Gazi, Muhammed'in oğludur. Muhammed, Ebu Bakr'ın oğludur. Ebu Bark, Abdullah'ın oğludur. Abdullah, Eyyubi Turan Şah'ın oğludur(1409) . Su işini Hüseyin oğlu Ali sağlamıştır. Hüseyin İzzedin'in oğludur(tarihsiz).
Kalenin kuzeydoğusunda devasa bir kule gibi yükselen Küçük Saray yer alıyor..
Kaleye taş yoldan giriyoruz. Hem de tahmin etmediğim bir kalabalıkla...

Kalede kuzeydoğuya doğru baktığımızda tanıdık bir manzarayla karşılaşıyoruz; Dicle ve Dicle'nin üzerine kurulan eşsiz Hasankeyf Köprüsü...                                                                                         
 



                                         
Köprünün antik kalıntılar üzerine kurulduğu düşünülüyor. Kaynaklarda 1116 tarihinde Artuklu Fahrettin Karaaslan tarafından onarım gördüğü yazılı...
Köprünün kim tarafından ve ne zaman yapıldığı net olmadığı gibi köprü ayaklarında yer alan, 7 tanesi günümüze kadar kalan toplam 12 tane figürün 12 ayı temsil eden burç resimleri olup olmadığı da esrarını korumakta...
Hasankeyf Köprüsü'nü diğer köprülerden ayıran özelliği şehri düşmadan koruyan bir tahta bir düzeneğe sahip olması. Büyük kemerin ortası ağaçtan bir tabanla örtülmüş. Düşman hücumunda odalara girilir köprü kesilir ve böylece şehrin savunması sağlanırmış. Kemerin tepesinde tahtadan oluşturulan bu pencere şehri düşmandan korumakta çok önemli bir görevi yerine getirmiş ancak büyük kemerin yıkılmasının da en önemli sebebi olmuş...
 

Hemen Selami Ağabey'e bir Hasankeyf Hatırası...


Yüzümüzü Semerkant'taki Timur mimarisinin Anadoludaki tek örneği olan Zeynel Bey Türbesi'ne doğru çevirdiğimizde manzara baş döndürücü...


 

 Kalenin kuzeyinde yer alan Büyük Saray'ın en öenmli özelliği binadan bağımsız dikdörtgen bir kulenin yükseliyor olması...




Kalenin en yüksek noktası olan Ulu Cami artık görünmeye başlar...                                                
 

Ulu Cami kilise temelleri üzerine moloz taşlardan inşa edilmiş..


İki ayrı kitabesi olan caminin 1394'te tamir gördüğü günümüze kalan minarenin ise 1501'de yapıldığı anlaşılmakta...




Caminin içinde bulunduğu durum tarihe verdiğimiz önemi gözler önüne seriyor maalesef...


Aynı anı dondurmuş olmamız muhtemel...


İstemeyerek de olsa yavaş yavaş dönüş yolunu tutuyoruz


Dicle'nin kıyısında bizi gülen güzel çocuklar ve de Dicle'nin üzerindeki çardaklarda kahve keyfi bekler...


Yöredeki insanların ürettiği kilimler belki de gönüllerinden geçen söylemek isteyip söyleyemediklerini yansıtıyor. Hasankeyf'i gören, buradaki atmosferi hisseden herkes gibi...


Ankaratrekking'ten arkadaşlar Midyat'a giderken ben havanın kararmaya yüz tutmasıyla Batman'a dönmek için minibüslerin geçtiği Batman yoluna doğru alıyorum...


Havanın kararmasıyla geçen minibüslerin dolu geçmeye başlaması bir oluyor. Yanıma gelen çocukların "ağabey bu saatte zor gidersin bizim eve gel misafirimiz ol" içten davetlerini tam kıramamaya başlayacakken  bir taburelik yeri olan bir minibüsüne biniyorum. Kırmızı iç ışığıyla Bismil minibüsü sayesinde yarın görüşmek üzere Hasankeyf'imden ayrılıyorum.                                                                 

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara' nın Gizemi: Sof

Eski Mardin Sokakları'ndan Mardin Çevre Güzelliklerine

Geleneksel Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarına Hekim Yaklaşımı Sempozyumu